Hidrojen emisyonlarını ölçmeye yönelik uluslararası araştırma başlatıldı

Hidrojen enerjisinin kullanım alanları hızla artarken, bu büyümenin iklim üzerindeki etkilerini anlamak için önemli bir adım atıldı. Air Products, Air Liquide, Shell ve TotalEnergies gibi enerji şirketlerinin yanı sıra çeşitli üniversiteler ve araştırma kuruluşlarının yer aldığı geniş çaplı bir iş birliğiyle, hidrojen emisyonlarını doğrudan ölçmeye yönelik kapsamlı bir saha çalışması başlatıldı.

Çalışma kapsamında, buhar metan reformcuları, boru hatları, kompresörler, sıvılaştırma tesisleri, rafineriler, hidrojen istasyonları ve hidrojenle çalışan araçlar gibi hidrojen değer zincirinin farklı halkalarından kaynaklanan emisyonlar ölçülüyor. Bu ölçümler, şimdiye kadar hidrojen emisyonlarına ilişkin çok az ampirik veri bulunması nedeniyle, sektörün karşı karşıya olduğu önemli bir bilgi boşluğunu doldurmayı hedefliyor.

Araştırmada, Utrecht, Rhode Island, West Virginia ve Cornell üniversitelerinden bilim insanları ile Aerodyne Research, TNO ve Transport Energy Strategies gibi teknoloji şirketleri yer alıyor. Çalışmada, ticari kullanım için geliştirilen yüksek hassasiyetli taşınabilir hidrojen analizörleri ve mobil platformlarla saha ölçümleri gerçekleştiriliyor.

Utrecht Üniversitesi’nden Atmosfer Fiziği ve Kimyası Profesörü Dr. Thomas Röckmann, çalışmanın özgünlüğüne dikkat çekerek, “İşletme tesislerinden doğrudan veri toplayarak ve bunu sektör uzmanlarının katkısıyla birleştirerek, hidrojen emisyonları gibi yeterince incelenmemiş bir konuya bilimsel dayanak sunmayı amaçlıyoruz.” dedi.

Hidrojen, bugün ağırlıklı olarak rafinerilerde ve kimya endüstrisinde kullanılsa da, ağır sanayi ve uzun mesafe taşımacılığı gibi zor elektrifikasyon alanlarında karbonsuzlaşmayı sağlamak için stratejik bir kaynak olarak görülüyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, dünya genelinde 60’tan fazla ülke hidrojen stratejilerini açıklamış durumda.

Ancak hidrojenin iklim dostu potansiyelinin tam anlamıyla hayata geçebilmesi için, atmosfere salındığında dolaylı ısınmaya yol açabilen emisyonlarının da titizlikle izlenmesi gerekiyor. Bilimsel araştırmalar, bu tür sızıntıların kontrol altına alınmaması halinde hidrojen projelerinin iklim açısından beklenen faydaları sunamayabileceğine işaret ediyor.

Çevre Savunma Fonu Baş Bilim İnsanı Steven Hamburg, çalışmanın önemine şu sözlerle dikkat çekti: “Bu araştırma, akademi ve sanayiyi ilk kez bu ölçekte bir araya getiriyor. Hidrojen enerjisi sistemleri büyürken, emisyonlar konusunda veri odaklı bir anlayış geliştirmek, hem sektörün geleceği hem de iklim politikaları için büyük önem taşıyor.”

Projeye katılan enerji şirketleri, araştırmacılara saha erişimi sağlayarak ölçümler için destek verirken, operasyonel bağlamda da bilgi paylaşımı yapıyor. Mart 2025’te başlayan saha çalışmaları, 2026’nın başına kadar devam edecek. Toplanan veriler anonimleştirilecek, bilimsel değerlendirmelere tabi tutulacak ve kamuoyuyla paylaşılacak.

 

Kaynak: Temiz Enerji

Başa dön tuşu