Malatya Milletvekili Ağbaba: Malatya’nın yalnızca toprağı değil, kültürü de verimli

“Bir şehrin büyüklüğü sadece binalarıyla ölçülmez” diyor Veli Ağbaba ve sözü hemen Malatya’ya getiriyor. Onun için bu şehir sadece kayısıyla değil aynı zamanda sözüyle, sazıyla, sahnesiyle de kıymetli. Arguvan Türkü Festivali’nde görüştüğümüz Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, şehrin kültürel verimliliğinin görünür olması gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü bu topraklar yalnızca ürün değil; Kemal Sunal’dan Belkıs Akkale’ye, Ahmet Kaya’dan Zerrin Özer’e uzanan bir kültürel birikim de üretiyor.

Veli Bey, Malatya’nın kültürel yönüyle ilgili eleştirileriniz var. Nereden başlamalıyız sizce?

Malatya deyince insanlar kayısıyı hatırlıyor. Bu güzel ama yeterli değil. Bu şehir Kemal Sunal’dan Ahmet Kaya’ya, Zehra Bilir’den Selahattin Alpay’a kadar onlarca kültür-sanat insanı yetiştirdi. Ancak son yıllarda Malatya bu yönüyle öne çıkamıyor. Ben de hep bunu dile getiriyorum.

Malatya’dan çıkan isimleri düşündüğünüzde, sizce bu bize ne anlatıyor?

Malatya’nın sadece ürün değil, insan yetiştiren bir şehir olduğunu gösteriyor. Kemal Sunal, İlyas Salman, Yasemin Yalçın, Kenan Işık, Oktay Kaynarca; Belkıs Akkale, Zehra Bilir, Selahattin Alpay, Füsun Önal, Zerrin Özer, Murat Göğebakan, Mustafa Sandal, Ahmet Kaya, Ercan Turgut, Çetin Alp, Selçuk ve Rana Alagöz… Bunlar yalnızca tanınmış olanlar. Daha ismini sayamadığımız ne çok kıymetli insan var. Malatya’yı bu kadar güçlü kılan şey, bu sesi, bu sözü, bu birikimi taşıyor olması. Bizim yapmamız gereken şey, bu kültürel mirası yaşatmak ve yeni kuşaklarla buluşturmak.

Bu eksikliğin nedeni sizce ne olabilir?

Kültür dediğimiz şey sadece bina inşa etmekle gelişmiyor. Asıl olan içerik, buluşma, üretim. Ne kadar çok etkinlik olursa, o kadar canlı bir şehirden söz ederiz. Panel, konferans, konser, kitap fuarı, film festivali… Bunlar şehrin nefes alan yerleri. Ama Malatya bu anlamda bir süredir sessiz.

Film festivaline vurgu yapıyorsunuz…

Malatya Uluslararası Film Festivali çok değerli bir kazanımdı. Devam etmesi gerekir. Sadece sinema için değil, şehrin dışa açılması için de. Başka şehirlerden insanlar geliyor, burada konaklıyor, alışveriş yapıyor, Malatya’yı tanıyor. Bu sosyal ve ekonomik bir hareket yaratıyor.

Peki neden devam etmedi?

Net bir açıklama yapılmadı. Ama şunu görüyoruz; sanat ve kültür, belirli alanlara sıkışıyor. Herkesin kendini ifade edebildiği, farklı görüşlerin bir araya gelebildiği etkinlikler azalıyor. Bu da şehirleri renksizleştiriyor.

Sizce geri dönmesi mümkün mü?

Elbette mümkün. Yeter ki istenilsin. Antalya’da Altın Portakal bu yıl 62. kez düzenleniyor. Antalya’yı sanat anlamında çok önemli bir noktaya taşıdığı bir gerçek. Adana’da Portakal Çiçeği ve Altın Koza festivalleri şehre büyük katkı sağlıyor. Malatya da bunu başarabilir. Yeter ki irade olsun.

Peki Kayısı Festivali Malatya için nasıl bir anlam taşıyor?

Kayısı, Malatya’nın dünyaya açılan kapısı. Festival de bu ürünün hem ekonomik hem kültürel yönünü buluşturan çok özel bir alan. Bu yıl Kayısı Festivali önce yapılmayacak denildi. Sonra yapılmasına karar verildi. En sonunda yine yapılmadı. Bu kararsızlık bile kültüre nasıl yaklaşıldığını gösteriyor. Oysa Kayısı Festivali Malatya’nın vitrinidir. Bu kadar zayıf tutulmamalıydı.

Kayısı dışında neler öne çıkmalı Malatya’da sizce?

Film, türkü, kitap, tiyatro, çocuk festivalleri… Her biri kente yeni bir soluk kazandırır. Sadece ekonomik fayda da değil; bir aidiyet duygusu yaratır. Malatya’da artık çocuklar bile kültürel etkinlik göremiyor.

Arguvan Türkü Festivali burada nasıl bir yerde duruyor?

Arguvan çok özel bir yer. Sazın sözle, halkın yürekle buluştuğu bir coğrafya. 26–27 Temmuz’da 17’ncisi yapıldı. On binlerce insan iki gün boyunca oradaydı. Türkülerin birleştirici gücüyle büyük bir dayanışma yaşandı. Bence bu festival, sadece Malatya’nın değil Türkiye’nin kültür miraslarından biri.

Bu festivalin farkı ne sizce?

Birincisi, samimiyet. Her şey doğal akıyor. İkincisi, kültürel teması çok güçlü. Üçüncüsü de Arguvanlıların sahiplenmesi. Vakıf, köy dernekleri, belediye el ele veriyor. Bu birliktelik her şehirde olmaz. Ve türkü festivali olarak dünyada ilk ve tek. Bu da önemli.

Belediyelere burada nasıl bir rol düşüyor?

Kültür-sanat alanı belediyelerin doğal görevlerinden biri. Konserden tiyatroya kadar her adımı planlayabilirler. Ama bunun için samimiyet, vizyon ve ortak akıl gerekiyor. Sadece protokol etkinliği gibi görülen işler kent ruhunu yansıtmaz.

Etkinliklerin azalmasını neye bağlıyorsunuz?

Belki de merkeziyetçi yaklaşımın etkisi oldu. Yerel yönetimlerin daha özgür olması gerek. Şehirlerde kültür bağımsız gelişirse, insanlar kendini oraya ait hisseder. Ama biz son yıllarda bu alanın daraldığını görüyoruz.

Kültürel hayatın Malatya ekonomisine katkısı olur mu sizce?

Elbette olur. Adana örneğini verdim. Portakal Çiçeği Festivali’ne yüz binler geliyor. Oteller doluyor, esnaf kazanıyor. Aynı şey Malatya’da da olabilir. Bu tür etkinlikler sadece sanat değil, ekonomi üretir.

Bu konuda sizin öneriniz ne olurdu?

Şehirde bir kültür takvimi oluşturmalı. Belediyeler, sivil toplum kuruluşları, üniversite birlikte çalışmalı. Film festivali yeniden başlatılmalı. Kitap fuarı büyütülmeli. Türkü festivalleri yaygınlaştırılmalı. Bunların her biri Malatya’ya yeni bir kimlik kazandırır.

Bugünkü tabloya bakınca ne düşünüyorsunuz?

Bu şehir daha fazlasını hak ediyor. Yetiştirdiği insanlar ortada. Ama kendi içinde o insanlara, o değerlere yeterince alan açamıyor. Bunu değiştirmek gerekiyor.

Son olarak, bu röportajı okuyan bir Malatyalıya ne söylemek istersiniz?

Malatya sizin, hepimizin. Sahip çıkalım. Sadece kayısıyla değil, türküyle, kitapla, filmle büyüsün bu şehir. Çünkü Malatya’nın yalnızca toprağı değil, kültürü de verimli. Yeter ki bunu yeniden hatırlayalım.

 

Kaynak: Dünya Gazetesi

Başa dön tuşu